İLAÇ TEDAVİSİNE RAĞMEN DEPRESYONUM TEKRARLADI

Bana son zamanlarda danışma seansına gelen vakalarımda çok sıklıkla duyar oldum; “Kıvanç hanım, bana iki yıl önce depresyon teşhisi kondu. İlaç tedavisi gördüm, düzelir gibi oldum, fakat son zamanlarda yaşadığım stresli olaylardan sonra tekrar kendimi karamsar ve sıkıntılı hissettim, gene uyku sorunlarım başladı. Ne yapacağımı bilemiyorum.” Maalesef bu tür şikâyetlerle çok sık rastlaşır oldum. Buradan, ilaç tedavisinin işe yaramadığı sonucu çıkmasın. Tabii ki yarıyor, fakat ilaç sadece kaygıyı, semptomu hafifletiyor. Depresyonun altında yatan nedenler, bilinçaltı süreçler ortaya çıkarılıp düzeltilmedikçe tedavide başarı tam sağlanamıyor.

38 yaşında satış-pazarlama işinde çalışan Ali bey alkol sorunu olduğunun farkına vardıktan ve grup terapisinden destek almaya başladıktan 1 yıl sonra bireysel terapiye bize başvurdu. Sıklıkla hissettiği içme isteğine karşın son 3 yıldır içmiyordu. Kendini üzgün hissettiğinde içme isteği tekrar nüksediyordu. Böyle zamanlarda sanki içki içince tüm sorunları azalıyormuş gibi düşünüyordu. Çalıştığı iş yerinde patronu ondan memnun olmasına rağmen, gergin olduğu ve az uyuduğu zamanlarda düşük performansı nedeniyle işten kovulacağı ile ilgili devamlı endişe ediyordu. Şirketteki telefon her çaldığında işten kovulacağı aklına geliyordu. Bu olmadığı zamanlarda her zaman şaşırıyor ve rahatlıyordu.
Ali bey içtiği zaman kendini daha iyi, daha güçlü hissediyordu. Alkolden uzak durmak, alkolün sakladığı derin değersizlik duygularını, kaygısını ve kendine güvensizliğini ortaya çıkarmıştı.
Terapinin başlarında Ali beyin, ruh hali ile mükemmeliyetçi bir yaklaşımla baş etmeye çalıştığı ortaya çıktı. Ailesi ona “Eğer hata yaparsan bu çok kötü. Bir şey yapacaksan bunu doğru yapmalısın” demişti. Kendisinin vardığı sonuç da “Eğer mükemmel değilsem bu, hiçbir şeyim demektir” oldu.
Ali bey çok başarılı bir öğrenci olan abisi Salih ile birlikte büyümüştü. Çocukluğunda, ailesinin onayının, sevgisinin ve ilgisinin performansına bağlı olduğunu hissetmişti. Ailesi, danışanımıza sevgisini birçok yönde göstermiş olmasına rağmen abisi ile gurur duydukları kadar kendisiyle gurur duyduklarını hissetmemişti.
Ali beyle yapılan seansların ikincisinde kendisine kişilik testi yapıldı, böylece Ali bey nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu, ne gibi güçlü ve zayıf yanları olduğunu öğrendi. Terapi seanslarının sonunda kendine güveni arttı, mükemmel olmak zorunda olmadığını anladı, kendini eksik yanlarıyla da kabul etmeye başladı.

Bir başka vakam olan Ümit bey 30 yaşında bir şirkette müdürlük yapıyordu. Kamu yönetimi mezunu idi. Evliydi ve iki yaşında oğlu vardı. Baş ağrısı, dikkat dağınıklığı, ölüm korkusu, moral bozukluğu, uykuda sıçrama, mide bulantısı, gerginlikten yakınıyordu. Babası, küçükken kendilerini terk etmişti. Babadan bir haber alınamıyordu.
Ümit bey üç sene önce annesini kaybedene kadar son derece aktif, neşeli, konuşkan biri olduğunu söylüyordu. Bir süre mide rahatsızlığı çeken annesi birkaç kez doktora gitmiş ve kendisine “Midede gastrit var gibi teşhisler konmuş ama verilen ilaçlardan fayda görmemişti. Ümit beyin annesi kilo vermeye de başlamış, günden güne halsizleşmişti. Sonunda yapılan tetkikler sonucu hastamın annesine kanser teşhisi konulmuştu. Ümit bey, çok sevdiği annesine böyle bir teşhis konulduğu için mahvolmuştu. 1 yıl hastanelerde koşuşturmuş, annesinin tedavisi için bankadan kredi bile çekmişti. Annesi için özel bir doktor bile ayarlamıştı. Ama annesinin rahatsızlığı ilerlemiş haldeyken teşhis konulmuştu, bu yüzden tedaviye olumlu cevap vermemişti. Sonunda Ümit bey annesini kaybetti.
Ümit bey üç kardeşti, kendinden iki yaş küçük kız kardeşi ve bir de 3 yaş büyük abisi vardı. Ancak annesinin rahatsızlığında Ümit bey kadar kimse çaba harcamamıştı. Bu yüzden kardeşler arasında tartışmalar da yaşanmıştı. Şu an kız kardeşiyle bu yüzden konuşmuyorlardı. Ümit bey yine de, annesinin teşhisinin gecikmesinden kendini sorumlu tutuyordu. Zamanla suçluluk duygusu azalmıştı ancak vefatın ardından uzun bir süre geçmesine rağmen bir türlü eski huzuruna kavuşamamıştı. Kendini çalışmaya vermiş ve iş yerinde başarılı işlere imza atmıştı. Hatta işlerine çok ağırlık verdiği için eşiyle arasında ufak tefek sorunlar çıkmaya başlamıştı.
Ümit bey bir sene önce, kendisinde de mide ağrıları başlayınca çok kaygılanmış ve korkmuştu. Kafasından kötü şeyler geçiyordu; “Acaba ben de annem gibi kanser mi oldum bende mi öleceğim” diyerek kendini ve eşini bunaltıyordu. Kötü haberi duymamak için doktora bile gidemiyordu.
Gece uykusundan mide ağrısıyla uyanıp, uykusundan olunca Ümit bey doktora gitmeye karar verdi. Tüm tahliller ve tetkiklerden sonra doktoru kendine, “Hepatit taşıyıcısın, miden stres yüzünden ağrıyor” demişti. Doktorun iyi haberine sevinmek yerine, hepatit sözünü duyan Ümit bey daha da kötüleşmişti. Hepatit ile ilgili tüm yazılanları okuyor, birçok doktora gidip muayene oluyordu.
Ümit beye merkezimiz psikiyatristi tarafından depresyon teşhisi koyuldu. İlaç tedavisi kullanmadan psikoterapilere başladık. Terapiler önce haftada bir defa sonraları iki haftada bir yapıldı. Psikoterapilerde hastanın, ölüme ve hayata bakışını konuştuk. Annesinin ölümüyle ilgili suçluluk duygularını tartıştık. Danışanım terapilerde, ihmalkar biri olmadığını, aşırı sorumluluk duygusunun kendini yıprattığının farkına vardı. Bedensel belirtilerin, stresten oluştuğunu ve stresin vücutta ileri derecede şiddetli ağrılara yol açabileceğini örneklerle açıkladık. Onunla birlikte, depresyona girmesine neden olan zararlı yanlış düşünceleri bulduk ve bunları doğru mantıklı düşüncelerle değiştirebilmesinin yollarını öğrettik.
Depresyon tedavisinde genelde “Bilişsel-davranışçı terapi” uygulanmakta. Bu terapi sırasında depresyonla ve karamsar olumsuz düşüncelerle nasıl başa çıkabileceği danışana öğretiliyor. Daha sonraki aşamada danışanın yanlış bilişsel süreçleri bulunur ve bu süreçler olumlu düşünceler ile değiştirilmeye çalışılır.
Tedavide bir uzman yardımının yanı sıra ben ne yapabilirim diye soruyorsanız işte size birkaç öneri;
Depresif durumdan çıkabilmek için, daha mutlu hissettiğiniz günlerdeki gibi düşünmeye ve davranmaya başlamanız gerekir. Olumsuz düşünme-Olumsuz davranma-Olumsuz hissetme kısır döngüsünü kırabilirsiniz. İlk başlarda zorlansanız da, olumlu düşünerek ve hareketinizi arttırarak bir süre sonra daha olumlu hissetmeye başlayabilirsiniz.
Gün boyunca nasıl hissettiğinizi not alın, böylece haftanın değerlendirmesini yapabilir; örneğin günün hangi saatinde, ne yaparken, neredeyken daha olumsuz duygular yaşadığınızın farkına varabilirsiniz.
Kendinizi daha iyi hissettiğiniz zamanlarda, neler yaptığınızı not alın (örneğin bir arkadaşla görüşmek, yürüyüş yapmak, spor yapmak…) ve bunları daha sık yapın.             En önemlisi de yanlış giden şeylerde hemen kendinizi suçlamayın. Tabii ki kendimizle ilgili özeleştiri yapacağız ama, bunun aşırısı sizi sıkıntıya, bunalıma sokar.
Ayrıca kişilere en önemli tavsiyem de şöyle: Duygularınızı içinize gömmeyin. İçe atmak demek aslında kalbe atmak değil, hafızaya atmak demek. Bu da organlarımıza zarar verdiği gibi tüm sinir sistemimizi bozar.

Comments are closed.