GENÇLİK ÇAĞI ÖZELLİKLERİ

Ergenlik, 13 yaşından 19 yaşına kadar süren ve ana-babaların en çok sınanacakları dönemdir. Her anne-baba, “bütün ergenlik çağındaki gençler zorluk çıkarır” kavramını bilmelerine rağmen, yine de hayal kırıklığına uğrarlar.

İlkokul yıllarında çok uyumlu, söz dinleyen çocuğumuz ergenlik dönemine geldiğinde, farklı tepki ve davranışlar sergiler, bu da bizi hazırlıksız yakalar ve şaşırtır. Çünkü biz anne ve babalar, çocuğumuzun büyüdükçe daha olgunlaşacağını, uyumlu olacağını düşünürüz. Oysa bu dönemde genç, çalkantılı ve zor bir döneme girmiştir.

Ergenlik döneminde genç, çabuk sevinir, çabuk üzülür, duygularında hızlı iniş çıkışlar gösterir. Nerede, nasıl davranacağı
belli olmaz, çabuk sinirlenir, olur olmaz herşeyi sorun yapar. Derslere karşı ilgisi azalmış, çalışma düzeni bozulmuştur. Evde anne-babasının öğütlerine kulak asmaz, herşeye kendi karar vermek ister. Kendisine kural konulmaktan hoşlanmaz, anne-babaya ters gelen davranışları sürdürmekten zevk alır.
Bu çağda genç yeni arayışlar içindedir, kendi kişiliğini sürekli sorgular. Ailesiyle olmaktan çok arkadaşlarıyla beraber olmak ister, onlarla üzüntülerini sevinçlerini paylaşır. Evde arkadaşları hakkında kötü söz söylenmesine tepkiyle karşılık verir. Anne-baba ise çocuğunun, kötü arkadaşlara uyup baştan çıkacağından korkar, çocuğunun arkadaşlarını sıkı denetler, hatta onlarla görüşmesini yasaklarsa, bu tutum, genci daha çok yanlışlara götürür. Eminim siz de, bu satırları okurken, kendi gençliğinize gittiniz. Aslında çocuğumuzu daha iyi anlayabilmek için kendimize şu soruyu sık sık sormalıyız; “Ben de genç oldum, sergilediğim davranışlar hep olumlu, tutarlı davranışlar mıydı? Ben de hatalar yapmadım mı?” Sanırım bu soruya cevap verdiğimizde, çocuklarımızla daha iyi iletişim kurabileceğiz.
Ayşe bize, 15 yaşındaki ağabeyi ve anne-babasıyla birlikte aile doktoru tarafından, 13 yaşındayken gönderilmişti. Okulda ve özellikle evde annesine zorluklar çıkarıyordu.
Annesi, Ayşe’nin evden çıkarken gideceği yeri söylemesi, vaktinde geri gelmesi gibi kuralları tanımadığını ve tartışmaların bu konularda ağırlık kazandığını söylüyordu. Bir keresinde Ayşe, onlara hiç haber vermeden, bir gece kız arkadaşında kalmış, bu da onları çok endişelendirmişti.
Son günlerde Ayşe annesiyle biraz daha yakınlaşmıştı, ama problemler hâlâ devam ediyordu. Ayşe’yi, zamanını dışarıda geçiren, arkadaş canlısı bir çocuk olarak tanımlayan annesi, bu kadar fazla özgürlüğü onaylamıyordu. Ayşe’nin dersleri oldukça iyiydi. Annesi 30 yaşlarındaydı ve ev hanımıydı. İki yıl kadar önce 70 yaşındaki annesi şeker hastalığı yüzünden fenalaşınca büyük strese girmiş ve psikiyatri tedavisi görmüştü.
Ayşe’nin ağabeyi Fatih de, kardeşinin annesine karşı kaba ve saldırgan davrandığını kabul ediyordu.
Ayşe ise, mutsuzdu, devamlı sıkılıyordu, iştahsızdı. Anneannesi için çok üzülüyordu. Anne, kızını eleştiriyordu, ama ona da yakınlık gösteriyordu.
Bu genç kız ile annesi arasında evdeki ve okuldaki kurallarla ilgili tartışmalarda açığa çıkan bir gerginlik olduğunu sezmiştim. Aile üzerindeki en yakın stres, anneannenin durumuydu ve baba da işi sebebiyle aileden duygusal olarak uzak gibiydi. Bu durumda ağabey, kardeşine karşı pek uygun olmayan bir baba gibi davranıyordu.
Bu aileye “aile terapisi” uygulandı ve kızlarıyla aralarındaki problemler kısa sürede çözüldü.
Ergenlik çağındaki genç kimliğini bulma çabasındadır. Her şeyi eleştirir, kurallara uymak istemez. Bu dönemde arkadaşları onun için çok önemlidir. Evde ailesiyle vakit geçirmek ister. Çünkü anne-baba olarak bizler onlara bol bol nasihat ederiz, suçlarız, eleştiride bulunuruz. Oysa arkadaşının da problemleri kendisiyle aynıdır. Arkadaşı onu eleştirmez, onu dinler. Bu sebeple ergenlik çağındaki gencin bize her türlü problemini, sevincini anlatmasını istiyorsak, onu dinlemesini öğrenmeliyiz.
Bir meselesini anlattığında sözünü kesmemeli, gereksiz sorular sormamalı, eleştirmemeliyiz.

Onlara sevgimizi sadece sözle değil, beden diliyle de göstermeliyiz.
Kız çocukları için özellikle baba çok önemlidir. Maalesef babalarından sevgi, ilgi göremeyen genç kızlar, ileride yanlış erkeklere bağlanıyor, yanlış ilişkiler kuruyorlar. Bu konuda babalara çok büyük görev düşüyor.

Eleştirirken, cümleye olumlu bir sözle başlamalıyız. Örneğin; “Ben seni seviyorum fakat söz verdiğin saatte eve dönmediğin için sana kızıyorum, seni çok merak ettim” gibi sözler söyleyebiliriz; yani kişiliğini değil, davranışını eleştirmeliyiz.
Ergen gencimize zaman ayırmalıyız. Özellikle babalar kız çocuklarına, anneler de erkek çocuklarına ilgi göstermeli, sorunlarına eğilmelidir.
Evde alınacak kararlarda, onun da fikri sorulmalı, böylece alınan kararları kendisi de benimsemiş olacağından, o kararlara uymakta zorluk çekmez ve değer verildiğini, önemsendiğini hisseder.
Beğenmediğimiz, değiştirmesini istediğimiz bir davranışı olduğunda, onunla ılımlı bir tarzda konuşarak, isteğinizi iletmelisiniz. Bunu iletirken, “ben dili”ni kullanmakta yarar var. Farzedelim, eve geç gelen bir çocuğunuz var ve siz, bu davranışından rahatsızlık duyuyorsanız, şu tarzda bir bir cümle kullanmak iyi olur: “Ben senin eve geç gelme davranışından rahatsız oluyorum, geç gelince seni merak ediyorum”. Burada görüldüğü gibi suçlama ve eleştiri yok, sadece yaptığı olumsuz davranış ve bu davranışın sizde uyandırdığı olumsuz duygunun ifadesi var.
Gence büyüdüğünü ve daha bağımsız olduğunu belirtecek fırsatlar sunulmalı. Yaşına uygun sorumluluk verilmeli, bazı kararları kendisinin almasına imkân tanınmalıdır.
Derslerinde başarısız olduğunda, hemen suçlamamalı, başarısız olmasının sebepleri birlikte konuşularak ortaya çıkarılmalı. Daha başarılı olması için neler yapılması gerektiğine birlikte karar verilmeli.
Hatalı bir davranışı olduğunda başkalarının yanında azarlanıp, eleştirilmemeli.
Çocuğumuzun bizim çözemediğimiz sorunları olduğunda mutlaka bir uzmana danışılmalıyız.

Comments are closed.