Saliha hanım, danışmanlık merkezine 4 ay önce başvurdu. Saliha Hanım, 30 yaşında, evli ve iki çocuk annesi bir bayandı. Eşiyle severek evlenmelerine rağmen, şu an eşinden soğuduğunu ve aklına başka erkeklerle tanışma-çıkma fikrinin geldiğini ve bu duyguyu engelleyemediğini anlattı. Saliha Hanım lise mezunuydu ve üç kız kardeşlerdi. Lisede okurken de aklını derslerine veremez ve ders çalışmaktan hiç hoşlanmazmış. Bundan beş ay önce eniştesi tarafından sözel tacize uğramış ve ablasına bunu söyleyememiş. Merkeze başvurduğunda kendisiyle ilgili şikâyetleri şöyleydi: Bazen çok mutlu, neşeli olmak, bazen de kendini çok üzgün hissetmek, öfkelendiğinde öfke nöbetleri geçirmek, olur olmaz kişilerle konuşmak isteği, çok konuşmak, anlamsız gülmek, her şeyde olumsuz düşünmek, uykudan sık sık uyanmak gibi sorunları vardı. İki çocuğuyla da artık ilgilenemez olmuştu. Eşinden boşanmak istiyordu ama ailesi ona sahip çıkmıyordu ve boşanmasını istemiyordu. Eşi, danışanımı seviyordu ama ona güvenmiyordu. Karısının çok para harcamasından ve çocuklarla fazla ilgilenmemesinden şikâyetçiydi. Saliha Hanım, annesi ve babasını artık sorunlarıyla bıktırmıştı. Eşinden habersiz annesinin evine kalmaya geliyordu. Annesindeyken de annesine haber vermeden, çocuklarını bırakıp arkadaşlarıyla gezmeye gidiyordu. Danışanım’a “MMPI kişilik testi” uygulandı ve çıkan test sonuçları rapor haline getirilerek psikiyatristimize yönlendirildi.
Bir diğer vakam olan Hayriye Hanım eşinden boşanmış, bir çocuğu olan lise mezunu bir bayandı. Bir ablası ve bir kız kardeşi vardı. Burada babasıyla beraber yaşıyorlardı. Annesi 12 yaşındaki oğluna Aydın’da bakıyordu. Anneanne torununu çok seviyordu ve onun her şeyiyle bizzat kendisi ilgileniyordu. Kızı olan danışanıma çok kızgındı ve onu evine kabul etmiyordu. Çünkü Hayriye Hanım, genç kızlığından beri “Manik depresif” hastasıydı. Genç kızken annesinin yanında kalıyordu ve annesini hastalığından dolayı çok üzmüştü. Kaç kere evden kaçmış, annesini-babasını çileden çıkarmıştı. Bu yüzden de anne, kızının hastalığını kabullenmek istemiyordu, onu anlayamıyordu ve affedemiyordu. Hayriye Hanım’ın babası bir özel okulda öğretmenlik yapıyordu. Kızının sağlığı ve tedavisi için memleketi Aydın yerine İstanbul’da yaşamayı göze almıştı. Zaten eşiyle de aralarında duygusal bağ kalmamıştı. Eşi onu istemiyordu. Hayriye Hanım’ın babası bazen tatil günlerinde Aydın’a gidip kalıyordu ama danışanım, oğlunun yanına bile gidemiyordu. Oğlu, okulun tatil günlerinde annesinin yanına geliyordu. Hayriye Hanım’ın da kendisiyle ilgili terapi odasında anlattıkları şöyleydi: “Kıvanç Hanım, ben dokuz yıldan beri manik- depresif hastasıyım. Birkaç kere hastanede yattım, tedavi gördüm. Şu an geçmişe göre daha iyiyim. Şu anki şikâyetlerim; oğlumu çok özlüyorum, içtiğim ilaçlar yüzünden çok susuyorum ve karnım acıkıyor. Bu yüzden de geceleri çok sık uyanıp bir şeyler atıştırınca bu sefer çok kilo alıyorum. Babam da beni bazen çok sıkıyor, her şeyime karışıyor. Çalışmayı denedim, ancak öğleye kadar uyuduğum için kimse part-time beni işe almıyor. Çalışsam, bir şeylerle meşgul olsam, eminim daha iyi olacağım. Oğlumu çok özlüyorum, yanında olamıyorum. Gerçi annem, oğluma benden daha iyi bakıyor ama… Eşim beni zamanında aldattı ve şu an, o bayanla evli. Oğluma yeterli ilgi ve şefkati göstermiyor. Ben kendimi maneviyata verdim ve şu an bunun sayesinde daha iyiyim.”
Bir anne nasıl olur da kızını evine almaz, adeta onu yok sayar; ben bunu anlayamıyorum. Şüphesiz Hayriye Hanım annesinden kabul görmeyi, yeterli ilgi ve sevgiyi görse, oğluyla beraber olsa, hastalığı daha hızlı düzelecek. Hayriye Hanım’la da şu an psikoterapilerimiz devam ediyor. Şu an yeni bir işe başladı. Kilo vermek için de düzenli spor yapıyor.
Manik depresif veya duygu durum bozukluğu zor bir hastalıktır. Uzun süre ilaç tedavisi ve psikoterapi görmeyi gerektirir. Özellikle psikolojik hastalarda daha çok karşılaşabileceğimiz depresyonun tam tersi olan mani, bu aşamada karşımıza çıkıyor. Bu, iki türlü görülen bir hastalıktır. Birinci olarak zaten hasta olan ve tedavi gören insanlarda, ikinci olarak da sağlıklı insanlarda görülür. Nöbet şeklinde görülen bu hastalığın belirtileri; çok konuşmak, mânâsız şakalar yapmak, çok para harcamak, iştahsızlık, cinsel istekte artış, kendine aşırı güvenmek, kuşkuculuk, karamsarlık, kendini iyi hissetmemektir. Bu hastalıkta hastalar nöbet geçirir ve nöbet sonrası tekrar normal hallerine dönerler. Bu hastalıkta ya yalnız taşkınlık nöbetleri, ya da taşkınlık ve çökkünlük nöbetleri yaşanır. Biyolojik ve psikososyal etkenler birbirleri ile etkileşerek duygulanım bozukluğuna neden olurlar
. Şunu da unutmamak gerekir ki; çocukluk çağında yaşanan acı yaşam olayları, sadece o an ile sınırlı kalmamakta, bunların beyinde kalıcı izler bırakabileceği bilinmelidir.
Son Yorumlar
Kategoriler