Dikkat eksikliği sorunu yaşayan çocukların neredeyse dörtte birinde depresyona rastlanmaktadır. Çocuk veya genç, hele bir de teşhis konulamamışsa ve tedavi görmüyorsa nasıl depresif olmasın; okulda dersi dinleyemiyor, aklı başka yerlere kayıyor, derse dikkatini rahatsızlığından dolayı veremediği için sürekli arkadaşıyla konuşuyor, dersin dikkatini bozuyor, sınavlarda dikkatsizliğinden dolayı zekası iyi olduğu halde çok düşük notlar alıyor, öğretmeni ve ailesi tarafından tembel, dalgın gibi olumsuz yönde etiketleniyor. Ders başarısızlığı yüzünden kendini işe yaramaz, değersiz biri gibi görüyor. Hele bir de davranış problemleri de varsa arkadaşları tarafından kabul görmüyor, önemsenmiyor, kimse onunla arkadaşlık yapmak istemiyorsa… Bu olumsuzluklara daha da çok devam edebiliriz. Böyle sorunlarla, olumsuzluklarla boğuşan genç veya çocuk, ister istemez sinirli, hırçın, kederli, karamsar veya mutsuz olacaktır.
Berk de dikkat sorunu yüzünden depresyon yaşayan ilkokul birinci sınıf öğrencisiydi. Berk’in sorunları daha anaokulunda başlamıştı. O zaman da arkadaşlarıyla iletişim kuramıyor, geçinemiyordu. Her şeyden çabuk sıkılıp bıkıyor, oyuncakları ile kısa bir süre oynadıktan sonra, sıkılıp onları parçalıyordu. Uzun süre oturup çizgi film izleyemiyordu. Anne ve babası Berk’in bu sorunlarının yaşının gereği olduğunu düşünüyorlardı. Zaten anaokuluna da düzenli devam edememişti. Hep bir şeyleri bahane edip okula gitmek istemiyordu.
Berk’in sorunları ilkokula başladığında daha çok belirginleşmeye başladı. Öğretmeni, onun dalgınlığından, dersi takip etmediğinden, derste sıkıldığı için sırasını salladığından veya sıra arkadaşını konuşturduğundan, yazı yazarken zorlandığından, eksik yazdığından, hatalı okuduğundan şikayetçi idi. Berk, son zamanlarda hırçın ve sinirli olmaya başlamıştı. Sürekli canının sıkıldığını söylüyordu. 5 yaşındaki kız kardeşine de kötü davranmaya başlamıştı. Öğretmen, Berk’in ailesine, oğullarını bir uzmana götürmeleri gerektiğini söylemişti. Bunun üzerine Berk, annesi ve babası ile beraber merkezimize geldi. Berk’in ailesiyle yalnız konuşup, danışanımın gelişimi ile ilgili bilgi aldıktan sonra Berk’i tek başına seansa aldım. Yüzünde sanki onu suçlayacakmışım, küçük görecekmişim gibi bir ifade vardı. Berk’in bu kaygılı halini giderip onu rahatlatmam gerekiyordu ki benimle rahat iletişim kurabilsin. Bunun için Berk’ten kendi ailesini çizmesini söyledim. Berk, aile resminde kendine yer vermemişti. Bu durum çok da manidar idi. Ders başarısızlığından ve okuma yazmayı tam olarak öğrenemediğinden dolayı kendini aile içinde önemli bir birey gibi görmüyordu. Berk, biraz olsun rahatlamıştı. Daha sonra kendisine Wisc-r zeka testi uyguladım. Dikkat, idrak tespit, hafıza fonksiyonlarını ölçen Benton Görsel Algı testlerini uyguladım. Çıkan sonuçlara göre Berk’in zeka seviyesi yaşıtlarından daha üst seviyedeydi. Dikkat dağınıklığı yüzünden derslerinde başarılı olamıyordu. Bir sonraki seanslarda bilinçaltında neler düşündüğünü, kaygılarını, korkularını kendisiyle ve ailesiyle ilgili neler düşündüğünü ortaya çıkaran C.A.T psikanalitik hikayeler testi uyguladım. Bu test sonuçlarına göre Berk; okul başarısızlığı yüzünden kendine güven eksikliği yaşıyordu. Kendini beceriksiz, değersiz, ailesi tarafından itilen biri gibi görüyordu. Gece yatarken, sınıfta kaldığı ile ilgili rüyalar görüp, uykusunda sıçrıyordu. Testte de bilinçaltındaki en önemli korkusunun, sınıfta kalma ve başarısızlık olduğu ortaya çıktı.
Tüm bu bulduğum sonuçları aileyle paylaştıktan sonra test bulgularını rapor haline getirip psikiyatristimize ilettim. Berk ve ailesi psikiyatrist muayenesinden geçtiler. Doktorumuz Berk’e depresyon ve dikkat eksikliği teşhisi koydu. Berk şu anda ilaç tedavisi ile birlikte düzenli olarak psikoterapi görüyor. Seanslarda hem onun zedelenen benlik algısını güçlendirmeye yönelik hem de dikkat, görsel algı, okuma-yazma ile ilgili çalışıyoruz. Berk ile çalışmak gerçekten çok keyifli. Her geçen gün kendine daha çok güveniyor; bu durum arkadaşlarına ve derslerine de yansıyor.
Son zamanlarda psikiyatrist-psikolog-psikolojik danışmanlar arasında şu anda gündemde olan bir sorundan bahsetmek istiyorum. Psikiyatristin görevi tanı, teşhis koymaktır. Sorunu saptayıp ilaç tedavisi uygulamaktır. Psikologun veya psikolojik danışmanın görevi ise; psikoterapi yapmak, çocuğa veya aileye danışmanlık yapmaktır. Bu terapileri yaparken de çocuğun veya gencin ne gibi sorunları olduğunu saptamak için psikolojik testler, zeka ve dikkati, görsel algıyı ölçen testler uygulamaktır. Bu test sonuçlarına göre gerekiyorsa anne babaya da aile terapisi, evlilik terapisi uygulanır..(Çocuğa veya gence uygulanan bireysel psikoterapiler dışında) Yani, aslında buradan şu noktaya varabiliriz; Psikiyatrist ve psikologların her birinin, çocuğun ruhsal tedavisinde ayrı bir önemi vardır. Psikologların görevi zaten ilaç vermek değildir.
Son Yorumlar
Kategoriler