DEPRESYON VE ANNE-BABA KAYBI

“Merhaba Kıvanç hanım size bir tanıdık aracılığıyla geliyorum. Hayatımda hiç psikoloğa gitmedim. diyerek söze başladı ve devam etti; “Genelde sanıyordum ki, rahatsızlandığında psikiyatriste gidersin verilen ilaçları içersin sonra hastalığın düzelir diye düşünürdüm. Ama iki sene önce bana depresyon teşhisi konduğunda, ilaç tedavisi görmeme ve düzenli kontrollere gitmeme rağmen şu sıralar gene rahatsızım. Sıkıntılarımı anlatmaya nereden nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Eşim 3 yıl önce beni ve iki çocuğumu terk etti. Küçük olan 2 yaşındaydı. Ben de 6 yaşında annemi kaybettim. Babam ben ve kız kardeşim küçük olduğu için tekrar evlendi. Üvey annem beni ve kardeşimi pek sevmedi. Kardeşim daha sonra askere gitti. Ben de evdeki sorunlardan kaçış için evlendim. Eşimle birbirimizi tanımadan kısa süre içinde evlendik. Eşim sinirli ve sorunlu biriydi. İşinden memnun değildi ve işyerinde sorunları vardı. Eşim bana sevgisini belli edemezdi. İlk kez anne olduğumda o ana kadar hep sevgiyi bulmak adına arayışta olduğumu fark ettim.”

Bihter hanım annesini kaybettiği için tüm bu ebeveyn işlevlerini içselleştirememiş ve benliğini bu anlamada güçlendirememişti. Bu nedenle de düşüncelerini, tepkilerini istediği gibi ortaya koyamıyordu. Bireyin kendini ortaya koyabilmesi, varoluşunu ifade edebilmesi, ancak varlığının onaylanmasıyla mümkündür. Oysa Bihter hanımın 6 yaşından beri benlik gelişimi için gerekli tüm bu ihtiyaçları karşılanmamıştı. Benliğini koruyacağı tüm psikolojik gereksinimlerden yoksundu.
İkinci seansta Bihter hanım şöyle söze başladı; “Geçen haftaki seanstan sonra kendimi daha iyi hissettim. Birisi beni yargılamadan, taraf tutmadan dinliyor bana yardım etmek istiyordu, bunu bilmek bana çok büyük bir güç verdi. Kıvanç hanım ben annemi kaybettikten sonra sanki her şeyimi kaybettim. Annem bana çok yakındı, babam tekrar evlenince bana ve kardeşime yakın davranamadı. Ben de babamdan göremediğim ilgi ve sevgiyi eşimden beklemiştim ama o bunları bana veremedi. Sevgisiz ve güvensiz büyüyen bir çocuk nasıl kendini koruyup, benliğini ortaya koyabilir ki? Size gelmemin esas sebebi beni üzen kıran insanlara karşı gerektiği kadar kendimi savunamıyorum. Beni küçükken okula göndermediler. Belki okusaydım kendime güvenirdim. Sanki insanlara hayır dersem veya onlara olan tepkimi belli edersem onları kırıyor üzüyor gibi algılıyorum. İnsanlara gereken tepkiyi koyamadığım zaman da uykum kaçıyor, başım sık sık ağrıyor. Kendimi güçsüz hissediyorum” dedi. Bihter hanımla şu an seanslarımız devam ediyor ve artık kendini daha iyi ve güçlü hissetmeye başladı.
Ölümle ilgili soyut akıl yürütme 9-10 yaşlarında başlar. Çocuk ölümün geri dönüşü olmayan bir yolculuk olduğunu kavrar. Kendisini ve ailesini ölümden koruması için dualar eder. Özellikle yakın çevresindeki ölüm olaylarından çok etkilenir. Anne baba veya kardeşlerden birinin ölümü, çocukları aşırı düzeyde yıpratır; fakat ölümle ilgili rahatlatıcı bilgiler alan çocuklar, yas sürecini daha hafif ve daha kısa sürede atlatırlar. Yukarıda anlattığım vakada da Bihter hanım 6 yaşındayken annesi ölmüştü. Dolayısıyla da bu kayıptan çok etkilenmişti.
Bir yakınını kaybeden kişilerde daha çok depresyona rastlıyoruz. Bu kişilerde uyku sorunları, yeme bozuklukları, içe kapanma, aşırı öfkelenme, saldırganlaşma, tikler ve psikosomatik rahatsızlıklar görülebilir. İmanlı olan insanlar da yakınını kaybetme daha az hasarla atlatılabiliyor. Kişi biliyor ölen yakınıyla ahiret aleminde tekrar beraber olacak. Kendisi de bir gün ölecek. Ölüm bir hiçlik değil, ebedi hayata açılan bir kapı. Esas mükafat görülecek, rahat edilecek yer ahiret hayatı. İşte bütün bu düşüncelere ve gerçek imana sahip kişiler ölüm karşısında daha güçlü olabiliyor ve daha az depresyona giriyor.
Ölen kişinin ardından tabii ki bir yas dönemi hayattan zevk alamama olacaktır. Ama bu yas dönemi uzun sürüyorsa ve kişinin hayatını etkiliyorsa o zaman mutlaka bir uzmana danışmalıdır. Yasla başa çıkmada en etkili yöntemlerden biri de EMDR terapisidir.

Comments are closed.