ÇOCUKLARDA ÖDEV YAPMA SORUNLARI

Okullar başlayınca anne ve babaların en çok zorlandığı konuların başında herhalde ödev yapma alışkanlığını kazandırmak gelir… Psikologlar sıklıkla şu türden cümlelerle karşılaşırlar: “Doktor hanım, kızım/oğlum okuldan geliyor, ödevi varsa hemen yapmıyor son ana bırakıyor veya ödevlerini tek başına yapamıyor ve çok yavaş yapıyor. Oysa ödevini hemen yapsa, kurtulup rahat etse…” Yani ödev konusunda sıkıntı yaşamayan anne-baba herhalde yok gibi bir şey…

Okulda verilen ev ödevlerini yapmak çocukların çok hoşuna gitmeyen, yapmak istemedikleri bir şeydir. Hele de ilkokula yeni başlayan çocuklar için… İlkokula başlamadan önce anasınıfına giden öğrencilerin birinci sınıfa uyum sağlamaları ve ödev yapma, ders çalışma alışkanlıklarını kazanmaları daha kolay olmaktadır. Çünkü anaokuluna giden çocuk, okul öncesi ile ilgili kazanması gereken tüm alışkanlıkları zaten anasınıfında kazanır. Özellikle oyun çağındaki bir çocuğu okuldan geldikten sonra ders başına oturtmak zor gelebilir. Bunun için en pratik çözüm çocuğumuz okuldan geldikten sonra oyun oynamalı, bir şeyler yemeli, kafası rahatladıktan sonra dersin başına oturmalıdır. Ona ödev yaptırırırken de 1. sınıf çocuğu hariç, devamlı başında durmak ve yaptığı her yanlışa müdahale etmek de yanlış tutumlardandır. Çocuğunuz ödev yaparken kendisi yapmalı, ancak ona bilemediği konularda rehberlikte bulunulmalıdır.
Çocukların ödeve soğuk bakmaları ve ödev yapmak istememelerinde ailelerin ve öğretmenlerin bazı yanlış tutumlarının etkisi olabilir. Ödev çocuk için bir korku nesnesi haline gelmişse, çocuk ödevden de okuldan da soğur. Okul günleri hatırına geldikçe bile irkilir, o günlerini nefretle hatırlar. Böyle durumlarda çocuğun öğrenmesi de zaten kalıcı olmaz. Ödev verirken de dikkatli olunmalıdır. Bazı öğretmenler gereksiz yere sayfalarca ödev verirler.. Bu durum öğrenciyi ödevden soğutur, onlar için ödev yapmak işkence haline gelir. Verilen ödevler, bütünleştirici, konunun anlamına yardımcı, çocuğu sıkmadan merak uyandıracak mahiyette az ama öz olursa çocuk için daha yararlı olacaktır.
Öğrencinin derste başarılı olması için en önemli koşul; o dersi sevebilmesidir; dersi sevebilmesi için de, öğretmenini sevebilmesi gereklidir. Çocuğun öğretmenini sevmesi için de tabii ki öğretmeninin öğrenciyi sevmesi önemli bir unsurdur. Öğretmen öğrenciye sevgiyle yaklaştığı zaman çocuğun beyni, öğrenmeyle ilgili bir mutluluk kimyasalı salgılar ve öğrenme kalıcı hale gelir.
Çocuğumuzun derslerinde başarılı, ödevlerini zamanında yapan bir öğrenci olması için öncelikle onu koşulsuz sevmeniz ve bu sevgiyi ona söz ve beden dili ile iletmeniz çok önemlidir. Çocuğunuz sizinle her şeyi ama her şeyi rahatlıkla konuşabilmeli. Yeterrince sevgi ve ilgi gören çocuk, okulda ve derslerinde daha başarılı olur. Çocuğumuzun başarılı olması için, ayrıca düzenli bir aile ortamı ve olumlu ilişkiler iyi bir başlangıç zeminidir. Düzenli aile ortamı; herkesin sorumluluklarının net ve düzenli olarak yerine getirildiği, iletişimin yoğun ve açık olduğu ortam demektir.
Gelelim tekrar ödev konusuna… Ailelerin yaptıkları eğitim hatalarından en önemlisi de çocuk okuldan gelir gelmez onu dersin başına oturmaya zorlamaktır. Dinlenmesi için fırsat vermeden, hemen ödevini yapmaya zorlamak, çocuğu ödevden ve dersten soğutur. Bazı anneler, sanki ödevi olduğunu düşünemeyecekmiş gibi çocukları masanın başına oturana kadar sürekli çalışması gerektiğini hatırlatırlar. Çocuk dinlenmeden ödeve başlarsa ödevden de bir şey öğrenemez. Sürekli ders çalışması gerektiğini söyleyen bir anne varsa, çocuk onu gördüğünde sadece ders çalışma zorunluluğunu hatırlar, başka bir şey hatırlamaz. Böylece çocuğun anneyle ilişkisi de bozulur.
Bazı anne babalar da çocuğundan devamlı yüksek başarı bekler. Bu olmadığında da öfkelenir, çocuğuna bağırır, onu rencide eder. Danışmanlık merkezine çocuğu ortaokula geçen bir anne gelmişti ve şöyle söylemişti: “Kıvanç hanım, çocuğum 6.sınıfa geçti. Dersleri çok iyi, takdir aldı. Ancak hakkını savunamıyor, en ufak bir şeyde ağlıyor, birisi ona bağırsa üzülüyor, sessiz kalıyor. Ben bu durumun nedenini çok düşündüm. Ben elimde olmadan çocuğumdan çok fazla başarı bekliyormuşum. Mesela bir dersten 90 alsa, ‘Neden 95 almadın’ deyip ona bağırırım. Herhalde ben okuyamadım, ilkokul mezunuyum. Kendi yapamadıklarımı oğlumdan bekliyorum muhtemelen…” Aslında oğlunun sorunuyla ilgili ne güzel bir tespitte bulunmuştu. Tabii ki oğlunun utangaç, hakkını savunamayan biri olmasında sadece bu unsur etkili değildi. Ancak en önemli etkenlerden birisi de buydu.

Comments are closed.